Yaz sonu hüznü, seninle baş edebilirim!
Bir mevsim daha geçerken, yazın cıvıltısı yerini daha düzenli bir hayata ve daha kısa günlere bırakırken birçoğumuz kendimizi çok tanıdık bir melankoliyle baş başa buluyoruz: yaz sonu hüznü. Tabii ki hepimiz bu kışa geçiş dönemine karşı aynı hisleri beslemiyoruz. Turuncunun tonlarını seven, balkabaklarını marketlerde görmeyi hevesle bekleyen ve serin havaları özleyenlerimiz yaz sonu hüznünü daha az deneyimliyoruz. Bununla birlikte bu dönemde nostaljik hissetmemiz, sanki bir kayıp vermişiz hissine kapılmamız ve hüzünlenmemiz çok doğal. Fakat endişeye yer yok, yaz sonu hüznüyle baş edebiliriz! Gel hüznümüze ve bu dönemi iyilik halimizi koruyarak nasıl atlatabileceğimize bakalım.
Neden hüzünleniyoruz?
Aslında her mevsim geçişinde birçok psikolojik, biyolojik ve sosyal değişimle baş başa kalıyoruz. Bu değişimler bizde hüzün de dahil olmak üzere birçok farklı duygunun baş göstermesine neden oluyor. Bu faktörleri daha iyi anlamak, içinde bulunduğumuz ruh halini kabul etmemizi ve daha az kaygılanmamızı sağlayabilir. Haydi birlikte bu dönemde bize neler olduğunu inceleyelim!
Biyolojik faktörler: Sonbahar yaklaşırken günlerin kısalmasıyla güneş ışığına maruz kalma süremiz azalıyor. Bu azalma sirkadiyen ritmimizde ve serotonin hormonu seviyemizde değişikliklere yol açarak ruh halimizde dalgalanmalara neden olabiliyor.
Psikolojik faktörler: Yaz mevsiminin hepimiz için farklı bir anlamı olsa da yaz mevsimi genellikle özgürlük, sosyalleşmek, rahatlık ve rutinlerden uzaklaşmakla ilişkilendirdiğimiz bir dönem oluyor. Yazın sonu yaklaştıkça rutinimize döneceğimizi ve beklemeye aldığımız bazı sorumluluklarımızın geri geleceğini bilmek kaygı seviyemizin artmasına neden olabiliyor. Bununla birlikte bir mevsimi daha geride bırakmış olmak, belki yaz mevsimini geçirdiğimiz evden veya şehirden ayrılmak, bu dönemde daha sık gördüğümüz kişileri daha az görebilecek olmak bizlerde kayıp ve özlem hislerini uyandırarak hüzünlü olmamıza yol açabiliyor.
Sosyokültürel faktörler: Toplumsal alışkanlıklarımızda, sanat eserlerinde, filmlerde veya şarkılarda yaz mevsimini çoğunlukla mutlu anılarla, tatillerle, maceralarla veya sevdiklerimizle geçirilen anlarla ilişkilendiriyoruz. Öte yandan, sonbahar mevsimini konu alan eserlerde daha çok hüzün veya kayıp gibi temaların işlendiğini görüyoruz. Bu da yazın bitişinin daha hüzünlü bir hal almasına neden olabiliyor.
Yaz sonu hüznünü kucaklamak
Mevsimlerin değişimini ve zamanın ilerleyişini durduramasak da bu değişimlere karşı bakış açımızı değiştirebilir ve her dönemin kendine has güzelliğinin farkına varmayı öğrenebiliriz! Peki yaz sonu hüznünden kaçmak yerine onu nasıl kucaklayabiliriz?
Farklı bir yerden bakmak: Yazın bitişini bir veda olarak görmekten öte bir kazanım olarak görseydik nasıl olurdu? Yaz geçip gitse de bize öğrettikleri, yaşattıkları, hissettirdikleri ve tanıştırdığı insanlar bizimle kalmaya devam ediyor. Bu nedenle yaz sonunu kendimize “Bu yaz hangi dersleri aldım?”,”Nasıl bir değişim gösterdim?”, “Hayatıma neler kattım?” gibi sorular sorarak değerlendirmek daha olumlu bir ruh haline bürünmemize yardımcı olabilir.
Yeni hedefler belirlemek: Mevsim geçişleri bir sıfırlanma hissi yaratarak yeni hedefler koymamız için bize fırsat oluşturuyor. Bu nedenle yaz sonu hüznünü verimli bir şekilde atlatmanın en etkili yollarından biri önümüzdeki dönemde neleri başarmak istediğimize odaklanarak kendimize bir anlam ve amaç yaratmamız oluyor. Senin gelecek aylar için planların ne? Neleri başarmak istiyorsun? Hedeflerin ve hayallerin neler?
Hareketi devam ettirmek: Yaz mevsimi sona ererken rutinlerimize dönmemizle kimimiz daha hareketsiz bir yaşama adım atabiliyoruz. Fakat yaz sonu hüznünün panzehiri hareket etmek dersek çok da abartmış olmayız! İster sonbahar yaprakları arasında yürüyüşe çıkmak olsun ister spora yazılmak olsun vücudumuzu hareket halinde tutmak hem canlılık hissimizi güçlendiriyor hem de içinden geçtiğimiz hüzünlü ruh haliyle daha kolay baş etmemize yardımcı oluyor.
Yeniliklere açık olmak: Yaz güzel bir mevsim, kabul ediyoruz. Fakat sonbaharın da kendine has başka güzellikleri var! Birini seçmek yerine her mevsimi doya doya, kendine özgü haliyle deneyimlesek daha dolu bir hayat geçirmez miyiz? İster ruhumuza iyi gelen renkleri olsun, ister bir battaniyenin altına kıvrılıp film izlemek olsun, ister yağmurlu havada mis gibi kokan bir kahve içmek olsun hepimiz sonbaharın içerisinde sevdiğimiz yönler bulabiliriz!
Yaz sonu hüznü yaşarken #Relate Yanında!
Sen de yazın bitişini biraz hüzün biraz nostaljiyle yaşıyorsan endişelenmene gerek yok. Çünkü her konuda yanında olan yol arkadaşın Relate bu konuda da sana destek olmak için yanı başında! Duygusal Dayanıklılık Kazanmak, Stresi Yönetmek, Yalnızlık Hissinden Kurtulmak ve ücretsiz olan Zor Duygularla Baş Etmek yolculuklarıyla yaşadığın tüm duygularla daha kolay baş edebilirsin!
Not: Eğer yaz aşkın başka bir şehirde kaldıysa üzülme! Uzak Mesafe İlişkisi Yürütmek yolculuğuna başlayarak yaz aşkınla ilişkini aylar hatta yıllar sürecek bir serüvene taşıyabilirsin.
Bu hafta okuman gerekenler:
Mindfulness: Bilinçli Farkındalık - Zümra Atalay
Hayatı dolu dolu yaşamak için her mevsimin kendi güzelliklerine şans vermenin öneminden bahsettik. Peki bunu nasıl yapacağız? Bilinçli farkındalıkla! Bu hafta sana mindfulness dünyasına adım atacağın ve yaşam kaliteni artırmak için yeni yöntemler öğreneceğin bu kitabı öneriyoruz.
Bu hafta dinlemen gerekenler:
Yaz sonu hüznü ile baş etmeyi ben nereden bileyim? - Yakın İlişkiler
Psikolog Dr. Gizem Sürenkök’ün Yakın İlişkiler için hazırladığı “Ben Nereden Bileyim?” serisinin [bu bölümünde]
yaz sonu hüznü mercek altına alınıyor. “Bu hüznü yaşamak normal mi? Her sene neden bunu tekrar tekrar yaşıyoruz? Bu hüzünle nasıl baş edeceğim?” gibi soruları sen de kendine soruyorsan bu podcast tam sana göre!