Seçim paradoksu mu, o da ne?
Merhaba sevgili Relater, ben içerik ekibinden Psikolog Alara Tanfer. Yeniden sandık başında olduğumuz bugünde sana İyi Hissettiren Bülten’de ben sesleniyorum. Ama bugün seçim konusunu politikadan uzaklara taşıyarak hayattaki seçimlerimizi belirleyen psikolojik süreçlere odaklanalım istiyorum. Hayatımızın farklı alanlarında seçim yaparken beynimiz nasıl çalışıyor? Neden bazen seçim yapmakta zorlanıyoruz? İşte bu sorulara verebileceğimiz yanıtlardan biri seçim paradoksu teorisinin içinde gizli!
Hepimiz fazla seçeneğe sahip olmanın bizi özgürleştirdiğini düşünürüz. Fakat sosyal psikolog Barry Schwartz’a göre çok fazla seçeneğe sahip olmamız düşündüğümüz kadar faydalı değil! Seçim Paradoksu isimli kitabında ele aldığı bu teoriye göre seçeneklerimiz arttıkça daha fazla kaygıya ve tatminsizliğe sahip oluyoruz. Hatta adeta bir seçim felci geçirerek karar vermek için daha fazla çaba, zaman ve enerji harcıyoruz. Bu durum da yanlış seçim yapma korkumuzu artırıyor çünkü bu kadar çok emek ve enerjinin boşa gitmesinden korkuyoruz.
Çok fazla seçeneğimiz olduğunda her bir seçeneği değerlendirmek zihnimizde bunaltıcı bir bilişsel yüke yol açıyor. Bu yük arttıkça karar vermemiz zorlaşıyor ve aktif bir seçme halinden daha pasif bir eylemsizliğe sürükleniyoruz. Sonunda bir tercih yaptığımızda ise diğer seçeneklerin varlığı kararımızı sorgulamamıza ve sonuçtan daha az memnun olmamıza neden olabiliyor. Çünkü seçimimizin sonuçları olumlu olsa da seçmediklerimizin “acaba”sını içimizde yaşamaya devam ediyoruz.
Birlikte incelediğimiz bu süreç sana da çok tanıdık gelmiyor mu sevgili Relater? Seçeneklerimizin arttığı, bir şeylere ulaşmanın kolaylaştığı günümüz dünyasında seçim paradoksuyla çok sık karşılaşıyoruz. Kıyafet satın alırken, sosyal medyaya koymak için bir fotoğraf seçerken ya da flört uygulamasında birçok potansiyel partneri kaydırırken… Peki bu konuda ne yapabiliriz?
Schwartz’a göre, seçim paradoksunu hafifletmek için mümkün olan en iyi seçimi yapmayı hedeflemek yerine “yeterince iyi” seçimler yapmaya odaklanmamız gerekiyor. Yani “en iyi”yi seçmeye çalışarak sonunda mutsuz olacağımıza aldığımız tatmine odaklanmamız gerekiyor. Seçimimizin bize sunduğu tatmine odaklandığımızda, daha iyileri veya kötüleri olsa da daha az eylemsizlik yaşıyoruz. Kısacası bir karar vermek, hiç karar vermemekten daha iyi oluyor.
Üstelik yaptığımız kötü seçimler bize birer öğrenme fırsatı sunuyor. Hangi seçimlerimizden tatmin olmadığımızı ve hangi seçimlerin bizim için daha olumsuz sonuçlar doğurduğunu incelemek, bizi ileride daha fazla memnun edecek seçimler yapmaya itiyor. Sonuçta neyi sevmediğimizi bilmek de daha iyi seçimler yapabilmemizin kapısını aralıyor, öyle değil mi?
Seçenekler arasında kaybolduğunda sana yardımcı olması için birkaç minik öneri de ben sunmak istiyorum:
Senin için nelerin önemli olduğunu belirlemek ve kararını bunlara odaklanarak vermek yolunu bulmanı kolaylaştırabilir.
Mükemmel ve en doğru seçimi yapmaya odaklanmak yerine yeterince iyi olanı seçmeye çalışmak kaygı seviyeni azaltabilir. Sonuçta mükemmel seçenek diye bir şey yok, öyle değil mi?
Yaptığın seçimleri tarafsız bir gözle inceleyerek neyin sana daha iyi gelebileceğini fark etmen çok kıymetli. Fakat bunu yaparken halihazırda yapmış olduğun seçimin olumlu yönlerini de göz önünde bulundurmayı unutma!
Yanlış seçimler yaptığını fark ettiğinde bundan nasıl dersler çıkarabileceğini görmeye çalış. Böylece yanlış seçimlerin doğru seçimlere giden yolda çıktığın basamaklar olabilirler.
İncelediğimiz bu teori hoşuna gittiyse konunun daha da derinine inebilmen için sana bir önerimiz var! Barry Schwartz bu konuşmasında modern toplumda seçim paradoksunu inceliyor ve neden seçenekler içinde yüzerken her gün daha da tatminsiz olduğumuz sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor.
Not: Dilersen altyazıyı Türkçe seçebilirsin!
Bültenimizin sonuna gelirken hem bugün sandık başında hem de hayatının diğer alanlarında seni tatmin eden seçimler yapabilmeni diliyorum sevgili Relater. Bir daha görüşünceye kadar sağlıkla, sevgiyle ve huzurla kal!
Sevgiler,
Psikolog Alara Tanfer