Kış gelince neden daha kötü hissederiz?
Merhaba sevgili Relater,
Ben Karya. Bu hafta İyi Hissettiren Bülten’de sana ben sesleniyor olacağım! Bültene başlamadan önce sormak istedim, ocak ayını bitirip şubat ayının ilk haftasına giriş yaptığımız bu son günlerde nasılsın?
Bu yıl kış mevsimini biraz dengesiz yaşadık sanki, değil mi? Günler boyu kesintisiz devam eden sağanak yağışlar ve buz gibi geçen birkaç günün üzerine gelen bahar havaları… Ama sanki geçtiğimiz haftalarda kış kendisini daha çok hissettirmeye başladı, değil mi? Havalar daha bir soğudu, içlikler dolaptan daha sık çıkarıldı. Peki ben neden bunlardan bahsediyorum? Bugün iyi oluş halimizin havadan sudan da etkilendiğini anlatmaya geldim. Bir diğer deyişle bugün “kış depresyonu” kavramından bahsedeceğiz.
Günlerin daha kısa ve havaların daha kasvetli olduğu kış mevsimi bazılarımız için mental açıdan zorlayıcı olabiliyor. Eğer sen de kış gelince enerjinin düştüğünü, motivasyonunun azaldığını, zorlanmayacağın basit işlerin bile gözünde büyüdüğünü ya da duygu ve düşüncelerinin gittikçe olumsuzlaştığını fark ediyorsan yalnız değilsin. Kış depresyonu olarak da tanımlanabilen bu durumu birçoğumuz deneyimliyoruz. Çünkü bu durumun oldukça mantıklı sebepleri var:
Yeterince gün ışığı alamamak: Birçoğumuz sabah hava hala karanlıkken kalkıp işe ya da okula gidiyoruz. Çıkışta da hava çoktan karardığında eve dönüyoruz. Kış saati uygulaması kalktığından beri kış aylarında yeterli miktarda güneş ışığını alabilmek pek mümkün olmuyor. Bu da mutluluk hormonu olarak da bilinen serotonin hormonunu yeterince salgılayamamıza sebep oluyor. Bu nedenle iyi oluş halimiz olumsuz etkilenebiliyor. Bunun yanı sıra, güneş ışığını yeterince alamıyor olmak uyku için gerekli melatonin hormonunu daha fazla salgılamamıza sebep oluyor. Fazladan uyku hormonu salgılayınca hissettiğimiz artan uyuşukluk hali sonucu basit işler gözümüzde çok büyüyebiliyor ve motivasyon bulmakta zorlanabiliyoruz.
Fiziksel olarak aktif olamamak: Soğuk yüzümüzü bıçak gibi keserken dışarı çıkıp egzersiz yapmak pek çekici gelmiyor. Normalde yürüyerek ulaşabileceğimiz bir yere de arabayla ya da otobüsle gitmeyi tercih edebiliyoruz. Fiziksel aktivite seviyemizdeki bu düşüş de salgıladığımız serotonin ve dopamin miktarını da düşürüyor. Bu da olumsuz ruh halimizi ve üzerimizden de bir türlü atamadığımız uyuşukluk halini besliyor.
Sosyalleşememek: Kış gelince plan yapmak da zorlaşabiliyor. Yazın olsa bir parkta oturup uzun uzun muhabbet edebilecekken kışın sıcacık evimizde kalmayı tercih edebiliyor ve daha çok yalnız vakit geçiriyoruz. Yalnız vakit geçirmenin de kendine has bir keyfi olsa da sosyal ihtiyaçlarımızı karşılayamadığımızda duygusal olarak boşlukta hissedebiliyoruz. Hal böyleyken kasvetli bir ruh hali kaçınılmaz oluyor.
Kışın gelmesi hayatımızı biraz zorlaştırıyor ama sonuçta kış dediğimiz şey her yıl var. Her yılın üç ayı kendimizi kötü hissetmeye mecbur muyuz? Elbette değiliz. Hayatımızda birkaç minik değişiklik yaparak kış aylarının sancılarını daha hafif yaşamayı mümkün kılabiliriz. Peki nasıl?
Arkadaşlarımızla her hafta birimizin evinde buluştuğumuz etkinlikler organize edebiliriz. Böylece hem dışarıda sıcak bir yer arama derdinden kurtuluruz hem de evde düzenleyeceğimiz film gecesi gibi etkinliklerle içimizi de ısıtabiliriz.
İnternette yer alan kaynaklardan faydalanarak evde kendimize bir spor rutini oluşturabiliriz!
Güzel bir atkı, desenli bir kazak, yumuşacık bir tayt, renkli çoraplar… Kışın kat kat giyinmek can sıkıcı olabilse de kışlık kıyafetlerin de kendine özel bir yumoşluğu oluyor. Bizi sıcak tutacak birkaç parça kıyafete ayıracağımız parayı mental sağlığımız için bir yatırım olarak düşünebilir, kendimizi biraz şımartabiliriz.
Kendimizi yalnız hissettiğimiz ancak sevdiklerimizden uzak olduğumuz zamanlarda birbirimizi arayabilir ya da görüntülü konuşabiliriz.
Kış güneşinin kendini gösterdiği günlerde dışarıda vakit geçirmek için çaba harcayabiliriz. İşte olsak bile öğle aramızda kısa bir yürüyüşe çıkabilir ya da molalarımızda balkona daha sık çıkabiliriz.
Sonuçta hayat şartlarımız ve ihtiyaçlarımız bize özel ve burada sunduğumuz her yöntem herkese uygun olmayabilir. Bu noktada bizim için en etkili yolu bulmak için bir mental sağlık uzmanından destek alabiliriz.
Şunu hatırlatmakta da fayda var: kış gelince neredeyse bütün doğa uyuyor. Ağaçlar yapraklarını döküyor ve birçok hayvan kış uykusuna yatıyor. Modern hayatın olduğu kadar doğanın da bir parçası olan biz insanlar için de kışın biraz daha uyuşuk olmak çok anlaşılır. İki günde yaptığımız iş üç günü alabilir, dinlenmek için normalimizden daha fazla vakte ihtiyaç duyabiliriz, biraz daha kabuğumuza çekilip evde vakit geçirmek isteyebiliriz. Hayat bazen biraz daha yavaş akabilir. Bunlar her zaman bir depresyon ile ilgili olmayabilir. Bu noktada içinde bulunduğumuz durumun psikolojik sağlığımızı nasıl etkilediğini ve ne kadar uzun sürdüğünü anlamak önemli olabiliyor.
Bültenimizin sonuna yaklaşırken bu hafta hava soğukken evde oturup ne yapacağını düşünürken sana fikir olabilecek bir film önermek istedim. Geçtiğimiz yıl çıkan ve 2024 Oscar ödülleri için 5 farklı dalda aday olan “The Holdovers” sıcacık bir kış filmi. Yatılı okulda geçen filmde öğrenciler Noel tatili için ailelerinin yanına döner ancak “problemli öğrenci” etiketini yiyen Angus’ın tatili okulda geçirmesi gerekir. Tatili yurtta geçirecek öğrencilere gözetmen olacak kişi ise okulun huysuz tarih öğretmeni Bay Hunham’dır. Angus, Bay Hunham ve yurdun aşçısı Mary’nin bu mecburi bir arada olma hali kısa zamanda birbirleriyle bağ kurabildikleri sıcacık bir hikayeye dönüşür.
Sana bu soğuk kış günlerinde sevdiklerinle bir araya gelmek için fırsatlar yarattığın, kendine şefkatle yaklaşabildiğin ve bol bol mandalina yediğin sıcacık bir hafta diliyorum!
Kucak dolusu sevgiler,
Karya