Kaybettiğimiz Neler İçin Yas Tutuyoruz?
Yas bir okyanus gibidir, dalgalar halinde gelir ve akar. Su bazen sakin bazen ise şiddetlidir. Yapabileceğimiz tek şey ise yüzmeyi öğrenmektir. - Vicky Harrison
Kaybettiklerimizin ardından yas tutuyoruz çünkü kayıplar bize keder ve elem getiriyor. Bu kaybın getirdiği doğal bir süreç aslında. Yine de sadece ölümle yüzleştiğimizde yas sürecine girmiyoruz. İlişki kurduğumuz her şeyin kaybı bizi yas sürecine sürükleyebiliyor. Bu kaybettiğimiz bir iş, eski hayatımız, biten bir ilişki ya da hayalini kurduğumuz ama gerçekleşmemiş bir şey olabiliyor.
Şu an içinde bulunduğumuz durumda sadece kaybettiğimiz insanların değil, kayıp giden şehirlerin yasını da tutabiliyoruz. Çünkü sadece insanlarla değil, mekanlarla da ilişki kuruyoruz. Belki büyüdüğümüz, belki başka şekillerde ilişki kurduğumuz bu şehirlerde sokaklar, anılarımızın geçtiği yerler, duygudaşlık hissettiğimiz birçok mekan olabiliyor. Belki büyüdüğümüz, belki yaşadığımız, ya da bir şekilde ilişki kurduğumuz şehirlerin değiştiğini, belki yok olduğunu görmenin zorlayıcı olması çok normal. Bu bize geçmişimizin silinmesi olarak gelebiliyor, içimizde yoğun bir öfke uyandırabiliyor veya büyük bir keder hissetmemize yol açabiliyor. Kayıp ile baş etmek bizi duygusal ve zihinsel olarak zorlayabiliyor. Yas tutmak, kabullenmek ve kaybın getirdiği tüm değişikliklere adapte olmak kolay olmuyor.
Diğer yandan, herkesin yası deneyimleme süresi, biçimi birbirinden farklılık gösteriyor. Kimimiz yalnız kalmak isterken kimimiz kayıp hakkında sıklıkla konuşmak isteyebiliyor. Yas sürecinde birçok duyguyu aynı anda hissetmemiz çok normal; keder, öfke, kafa karışıklığı hatta uyuşukluk hissini sıkça görebiliyoruz. Eğer hissettiğimiz acıyı yaşamaktan kaçınırsak sağlıklı yas sürecimiz bundan olumsuz etkilenebiliyor. Bu süreç uzayabiliyor, depresyon deneyimlememize yol açabiliyor veya hayat kalitemizi olumsuz etkileyebiliyor. Bu yüzden hissettiğimiz duygulara ne kadar zorlayıcı olursa olsun sahip çıkmak, onlarla temasa geçmek sadece üstesinden gelmemize değil, büyümemize de olanak sağlıyor.
Ancak zorlayıcı duygulara izin verdiğimizde yasımızın etrafında büyümemiz mümkün olabiliyor.
Yasın Etrafında Büyümek Nasıl Olurdu?
Bir kriz veya afet sonucunda yaşanan kayıplar travmatik olabiliyor. Bu deneyimin travmatik olması yas sürecini uzatabiliyor veya daha karmaşık hale getirebiliyor. Fakat bu konuda en bilinen modellerin kurucusu olan Elisabeth Kübbler-Ross bu sürecin beş evresi olduğunu söylüyor. Tabii bu süreçte bu evreleri sırayla deneyimlemeyebiliyoruz çünkü herkesin geçtiği yollar kendisine özgü. Bazılarımız kimi evreleri atlarken bazılarımız bir evrede daha uzun kalabiliyoruz.
Yasın 5 evresi:
Reddetme Evresi: Bu evrede kaybın gerçekliğini kabul etmekte zorlanıyor, bir nevi gerçekliği yok sayıyoruz. Yaşanan şok yanında inkarı getiriyor çünkü gerçeklik bize çok ağır gelebiliyor. Şu an içinde bulunduğumuz durumda kolektif olarak kaybı reddediyor olma ihtimalimiz de yüksek. Bunun nedenleri arasında, sadece görüntülerden kaybın gerçekliğini yeterince iyi anlayamıyor olmamız, ani gelişen bir olayın sonucu olması, cenaze gibi vedalaşmaya yardımcı olacak elementlerin yapılamıyor olması yer alabiliyor.
Öfke Evresi: Kaybın gerçekliğini anlar anlamaz öfke yanı başımızda beliriyor. Öfkemizi besleyen ikincil duygular da deneyimleyebiliyoruz. Yetersizlik, çaresizlik, hayal kırıklığı gibi hisleri doruklarda yaşayabiliyoruz. Sık sık ani öfke patlamaları yaşamak, huzursuz hissetmek, ani duygu değişimleri deneyimlemek de bu sürecin doğal yanları arasında yer alıyor. Bu öfkeyi doğru kanallara aktarabilirsek bu duygunun harekete geçirici tarafından yararlanmamız da mümkün. Örneğin, yardım kampanyalarına destek vermek, öfkemizin yarattığı harekete geçme ihtiyacından da kaynaklanabiliyor.
Pazarlık Evresi: Kaybın gerçekliğiyle yüzleştikten sonra “Keşke şöyle olsaydı/yapsaydım” gibi ümitsizlik ve çaresizliik hislerinin yoğun yaşanıldığı bu evreye geçiş yapıyoruz. Bu noktada bitkinlik, ilgisizlik ve konsantrasyon azalması gibi durumlar deneyimleyebiliyoruz. Hikayemizi başkalarına anlatmak ve anlam bulmaya çalışmak da bu dönemde yaygın olarak yaptığımız eylemler arasında yer alıyor. Kendi içimizde kaybımızı neden yaşadığımızı, nelerin farklı olabileceğini düşünerek kendi kendimizle sembolik bir pazarlık sürecine girebiliyoruz.
Depresyon Evresi: Canımız hiçbir şey yapmak istemeyebiliyor, gündelik yaşamı devam ettirmek için kendimizde güç bulamayabiliyoruz. Geleceğe dair, hem kendimiz için hem yaşadığımız ülke için umutsuz hissettiğimiz bir evreye girebiliyoruz. Umutsuzluğun, çaresizliğin ve hüznün ağır bastığı bu evreyi depresif bir şekilde deneyimleyebiliyoruz.
Kabul Evresi: Hayatın içinde yeniden anlam bulduğumuz ve kaybı ve kederi göğüslediğimiz bu evreye gelmemiz zaman alabiliyor, hatta buraya kadar hiç gelmeyeceğimizi düşünebiliyoruz. Fakat eninde sonunda bu evreye varmamız mümkün gözüküyor. Bu evre yasımızı geride bıraktığımız anlamına gelmiyor, yasımızı kabul edip onunla birlikte büyüdüğümüz bir döneme giriyoruz.
Bu evreleri tamamlamamız tekrar öfke, keder hissetmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Ancak büyüyüp genişlediğimiz ve kayıpla başa çıkma mekanizmalarımızın olgunlaştığı anlamına geliyor.
Önerilerimize Kulak Vermek İster Misin?
Bu süreçte sanatın, birlikteliğin ve duygudaşlığın iyileştirici gücünden yararlanmamız mümkün. Eğer göz atmak istersen senin için bazı önerilerimizi aşağıda bulabilirsin.
Bir Azeri türküsü olan Axsam Mahnısı, Türkçe’de Akşam Şarkısı demek. Kayıp gidenlerin arkasından söylenen bu türkü duygularına eşlik edebilir.
Yas ve kayıp sürecinin ne kadar komplike olduğunu anlatan Manchester by Sea’a, ölen karısının ardından Tony’nin karısının yokluğuyla baş etme sürecini After Life dizisini veya hepimizin bildiği yasın ardından hayata hayalleriyle tutunan Carl’ın hikayesini anlatan tatlı animasyon Up’a tekrar göz atmak isteyebilirsin.
Yasa Uzaktan Tanıklık Ederken Ne Yapabiliriz?
Çevremizde yas yaşayan birine destek olmak ise onu teskin etmekten çok duygularını yaşamasına izin vermeyi gerektiriyor. Yanında olduğunu hissettirmek ve hiçbir şey için suçlamamak yas sürecinde önemli oluyor. Aynı zamanda ölüm ve kayıp hakkında konuşmaktan kaçınmak ve kaybı tabu haline getirmek de bu süreci olumsuz etkiliyor. Bu sebeple kendisi hazır olduğunda kaybını bizimle konuşması için ona alan açmamız çok kıymetli oluyor.