Merhaba Sevgili Relater,
Ben Relate içerik ekibinden Psikolog Alara Tanfer, umarım görüşmeyeli iyisindir. Yakın zamanda aklıma geçmiş yazlar geldi. Kimisi dün gibi aklımda olan, kimisi biraz bulanık, kimisi yok denecek kadar silik birçok anı var zihnimde. Peki bu anılar gerçeği ne kadar yansıtıyor? Anılarımıza ne kadar güvenebiliriz? Hadi biraz bunun üstüne konuşalım.
Hafızamız çeşitli bilgi işleme türlerini içeren oldukça karmaşık bir yapı. Üstelik tek tür bir hafıza da yok! Hepimiz kısa süreli hafıza, epizodik hafıza, semantik hafıza, duyusal hafıza, prosedürel hafıza, ileriye dönük hafıza gibi birçok farklı bellek bulunduruyoruz. Her hafıza türü; bilgiyi nasıl kodladığımız, sakladığımız ve gerektiğinde geri çağırdığımızı farklı şekillerde etkiliyor.
Araştırmacılar uzun yıllardır bu karmaşık yapıyı çözmeye çalışıyor. Hafıza üzerine yapılan çalışmalar, anılarımızın deneyimlerimizin birebir kayıtları olmadıklarını gösteriyor. Duygularımız, önyargılarımız veya dış faktörler; anılarımızı gerçeklikle tamamen örtüşmeyecek şekilde şekillendirebiliyorlar.
Duygusal etki: Beynimiz duygusal yükü ağır olayları kaydederken ayrıntılardan ziyade duygusal yükü kaydetmeye odaklanabiliyor. Bu nedenle, duygu yüklü olayların detaylarını hatırlamakta güçlük çekebiliyoruz. Örneğin, bir kaza anında dehşete düştüğümüzü kolayca hatırlayabilirken karşıdaki arabanın rengini hatırlamayabiliyoruz. Aynı zamanda, bu tür duygusal yüklü anılar üzerine düşündükçe mevcut duygu durumumuz ve sonrasındaki deneyimlerimiz orijinal anıyla etkileşime girebiliyor. Bu durum, orijinal olayda var olmayan detayları o anıya eklememize neden olabiliyor. Örneğin, her yıl ailesiyle birlikte bayramı geçirmekten büyük mutluluk duyan bir kişi, o yıl bayramda yaşanan olumsuz bir olay nedeniyle geçmiş bayramları biraz daha olumsuz bir şekilde hatırlayabiliyor.
Çevresel faktörler: Koku, sıcaklık, hava şartları gibi çevresel faktörler kimi anıları hatırlamamızı kolaylaştırıyor. Fakat içinde bulunduğumuz çevre, yani bağlam, bir anıyı harekete geçirdiğinde beynimiz o anının boşluklarını mevcut bağlamla tutarlı görünen bilgilerle doldurabiliyor. Bu da anılarımızda küçük bozulmalara neden olabiliyor. Örneğin, deniz kenarında geçirdiğimiz bir günde burnumuza gelen tuz kokusu veya kulağımızda çınlayan martı sesleri bize çocukluğumuzun sahil günlerini hatırlatabiliyor. Fakat çoğunlukla bu anıları tam olarak hatırlamakta güçlük çekiyoruz. Bu gibi durumlarda beynimiz anımızdaki boşlukları doldurmak için mevcut sahnedeki dondurmacıyı veya sandalla gezen aileyi kullanabiliyor.
Sosyal etkileşimler: Gerçekleştirdiğimiz sosyal paylaşımlar veya şahit olduğumuz toplumsal tepkiler anılarımızı yeniden şekillendirebiliyor. Geçmişte yaşanmış bir olay üzerine etrafımızdaki insanlarla sohbet ettiğimizde onlar tarafından anlatılan ayrıntıları kendi anılarımızın bir parçasıymış gibi benimseyebiliyoruz. Bu durum, sosyal bulaşma veya hafıza uyumu olarak adlandırılıyor. Örneğin, şahit olduğumuz bir kavga hakkında konuşurken arkadaşımız bizim hatırlamadığımız bir sahneyi canlı bir şekilde anlattığında bu ayrıntıyı zaman içinde anılarımıza entegre edebiliyoruz.
Kolektif hafıza: Kolektif hafıza, bir grup tarafından sahip olunan ve bir nesilden diğerine aktarılan, grubun kimliğini ve tarih algısını şekillendiren ortak geçmiş anlamına geliyor. Dahil olduğumuz grubun kolektif hafızası da bireysel anılarımızı yeniden şekillendirebiliyor. Kimi zaman gruba uyumlanmak için kişisel anılarımızı farkında olmadan kolektif hafızaya uyacak şekilde değiştirebiliyoruz. Yıllar önce büyük bir sel felaketi yaşamış bir kasaba düşünelim. Bu olay, kasabanın tarihinde önemli bir yer tutuyor ve yıllar boyunca kasaba halkı arasında anlatılıp duruyor. Sel sırasında kasabada bulunmamış biri geri döndüğünde, felaketin yarattığı hasarı görüp komşularının sürekli anlattığı hikayelere maruz kaldığında neredeyse kendisinin de olaylara tanık olduğuna inanmaya başlayabiliyor.
Güç dengeleri: Geçmiş bir olay hakkında konuşurken güvendiğimiz ya da otorite olarak gördüğümüz biri, olayları bizden farklı bir şekilde anlattığında farkında olmadan kendi anılarımızı onun anlattığına uygun olacak şekilde yeniden şekillendirebiliyoruz.
Geri bildirim etkisi: Bir anıyı sosyal bir ortamda her anlattığımızda o anıyı değişime açık hale getiriyoruz. Nasıl mı? Çevremizden aldığımız geri bildirime bağlı olarak anıya dair belirli ayrıntıları (doğru olsun ya da olmasın) zihnimizde güçlendirebiliyor ve diğerlerini daha silik bir hale getirebiliyoruz.
Travmatik tecrübeler: Baş etme kapasitemizi aşan, travmatik olarak değerlendirdiğimiz olayların anıları da zaman içinde değişebiliyor. Beynimiz bizi korumak için olayın ayrıntılarını çarpıtarak hatırlamamıza neden olabiliyor. Bu sayede “o an” aklımıza geldiğinde duygusal olarak daha az etkilenebiliyor ve günlük hayatımızı devam ettirebiliyoruz.
Tabii ki bu hiçbir anımıza güvenmememiz gerektiği anlamına gelmiyor. Zaten hafızamızı yanılmaz bir hale getirmek de mümkün değil! Fakat daha gerçek bir zeminde ilerlemek için atabileceğimiz birkaç adım bulunuyor:
Anılarımız üzerine yeniden düşünmek ve dış faktörlerden etkilenmiş olabileceklerini göz önünde bulundurmak bize yardımcı olabilir.
Günlük veya detaylı bir ajanda tutmak, şüphe duyduğumuz anıları teyit edebileceğimiz bir temel oluşturmamızı sağlayabilir.
Anılarımızın çarpıtılmış olabileceklerini göz önünde bulundurmak, anılarımıza körü körüne güvenerek adım atmamızı engelleyerek bizi daha temkinli bir hale getirebilir.
Kısacası sevgili Relater, anılarımız arasında gezinirken kimi zaman gerçeğin biraz daha farklı olabileceğini kendimize hatırlatmak, bizi gerçeği ve kendimizi daha iyi anlamaya yönlendirebiliyor. Beynimiz ne kadar da karmaşık ve hayran olunası bir yapı öyle değil mi?
Bir daha görüşünceye kadar, kendine çok iyi bak ve ne olursa olsun yüzünde bir gülümsemeyle hatırlayacağın anılar biriktirmeye odaklan!
Sevgiler,
Alara.
Çok güzel bilgilendirici bir yazı emeğinize sağlık 🙏👏💜