Ağla, açılırsın.
Merhaba Sevgili Relater,
Ben Relate içerik ekibinden Ece Karya Özkan. Bu haftanın İyi Hissettiren Bülten’ini senin için ben kaleme aldım. Dilerim harika bir hafta geçirmişsindir. Ben şahsen mezun olma kaygısı, biriken işler ve artan sorumluluklar derken bu aralar biraz fazla ağladığımı fark ettim. Öyle olunca da ağlamak üzerine düşünecek biraz vaktim oldu. Madem öyle ben de neden bu haftanın bülteninde konu olarak bunu ele almayayım diye düşündüm.
Elbette “Neden ağlarız?” sorusuna sayısız cevap vermek mümkün: Sevinçten, üzüntüden, öfkeden, kaygıdan, özlemden, coşkudan, tiksintiden ya da belki sadece akşam yemeği için soğanları doğramaktan…Her ne kadar bu listeyi dilediğimizce uzatabilmek ya da bir duygu özelinde spesifikleştirmek ve özlem duygusunun bizi neden ya da nasıl ağlattığını konuşmak mümkün olsa da temelde gözyaşlarımızın üç farklı türü var:
Bazal: Hepimizin sürekli akıttığı ve göz sağlığımız için vazgeçilmez olan gözyaşları. Gözümüzün nemli ve kaygan kalmasını sağlayıp su ve asidite dengesini koruyorlar.
Refleks: Soğan doğrarken gözlerimizden akan ve epey sinir bozucu olabilen bu gözyaşlarının aslında niyeti oldukça temiz: Gözlerimizi zararlı toksinlerden ve parçacıklardan korumak. Rüzgarda gözümüze toz kaçtığında ya da duman altı bir ortamda kaldığımızda gözümüzden akan birkaç damla gözyaşı da işte yine bunlardan.
Duygusal: Ağlamak deyince aklımıza ilk olarak gelen gözyaşları. Yoğun bir duygu hissettiğimizde beynimizin duygulardan sorumlu olan limbik sisteminin gözyaşı bezlerimize gönderdiği mesajlar sonucu oluşuyorlar. Köpek ya da kedi gibi diğer hayvanların fiziksel acıya bir tepki olarak gözyaşlarını akıttığı bilinse de duygusal bir reaksiyon olarak ağlamak, insan türüne özgü bir davranış.
“Eh tamam, orasını anladık da biz üzüldüğümüz ya da yoğun bir şeyler hissettiğimiz zaman ne diye gözümüzden yaş geliyor, limbik sistem niye gidip gözyaşı bezine “Sen şimdi bir süre bir şeyler salgıla.” diyor, aslında ne alakası var ki?” dediğini duyar gibiyim. Ben de aslında biraz da bu sorudan yola çıkarak sana seslenmek istedim. Çünkü her ne kadar bazen ağlamayı çocukça bulsak da, bazen bir zayıflık göstergesi olarak gördüğümüz için ağladığımızda utansak da veya kimseye yük olmamak için gözyaşlarımızı saklasak da ağlamak birçok açıdan bize iyi geliyor. Üstelik evrimsel olarak da sağladığı bazı faydalar var. Gel, biraz da bunlara bakalım:
Ağlamak, insanlarla bağ kurmamızı sağlıyor.
Minik bir bebek olarak doğduğumuz andan itibaren ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek ve hayatta kalabilmek için başka insanlara ihtiyaç duyuyoruz. Her ne kadar büyüdükçe ihtiyaçlarımızı, duygularımızı ve düşüncelerimizi sözlü bir şekilde ifade etmeyi öğrensek de küçük bir bebekken bunu yapabilmemiz pek de mümkün olmuyor. Dolayısıyla, ağlamak aslında ihtiyaçlarımızı ve duygularımızı ifade etmek için bildiğimiz ilk araç. Büyüdükçe daha açık ve anlaşılır iletişim yollarını keşfetsek de ağlamak için hiçbir zaman fazla büyük sayılmayız! Ayrıca, ağlamak küçük bir çocukken bize sosyal destek sağlamaktaki rolünü yetişkinlikte de kaybetmiyor. South Florida Üniversitesi’nde bir psikoloji profesörü olan Jonathan Rottenberg’e göre ağlamak, hem kendimize hem de çevremizdekilere gönderdiğimiz bir sinyal görevi görüyor. En azından o andaki baş etme becerilerimizi aşan bir sorunumuz olduğu mesajını taşıyor. Elbette bu, birileri bize destek olsun diye bilinçli olarak ağladığımız anlamına gelmiyor. Ancak, gerçekten ne zaman desteğe ihtiyaç duyduğunu bedenimiz bizden daha iyi biliyor ve kendini ifade etmek için çok da fazla beklemek istemiyor.
Dahası, insanlar olarak yüz kaslarındaki minicik değişikliklerden bile karşımızdaki insanın duyguları hakkında önemli bilgiler edinecek şekilde evrimleşmişiz durumdayız. Yalnızca dudağımızın ne kadar yukarı kıvrıldığı bile bize birbirimize dair çokça bilgi sunabiliyor. Ağlamak ise adeta birbirimizin duygularını hızlıca fark edelim diye çalışan bir sistem sanki. Öyle ki, yapılan bazı bilimsel çalışmalar duygusal bir reaksiyon olarak akan gözyaşlarının kimyasal yapısının soğan doğrarken akan gözyaşlarımızın yapısından farklı olduğunu ve duygusal gözyaşlarının daha fazla protein ve hormon içerdiğini gösteriyor. Bilim insanlarına göre daha yoğun bir kıvama sahip olan duygusal gözyaşları cilde daha iyi tutunuyor ve yanaklarımızdan yavaşça aktığı için başkaları tarafından görülme olasılığı daha fazla oluyor. Beynimizle el ele veren gözlerimiz, yüzümüzü kendisi göremiyor olsa bile başka gözler görebilsin diye adeta didiniyor sanki. Hem, sence de kırılganlıklarımızı yaşayabilmek ya da savunmasız kalabilmek çevremizdekilerle bağ kurmanın en güçlü ve en temel yollarından değil mi?
Ağlamak, duygularımızla kalabilmemizin ve içimizi boşaltabilmenin bir yolu.
Hep söyleriz ya “Ağır gelen duygular bize acı verebildiği için bir an önce geçmesini isteriz ancak geçebilmesi için biraz o duyguyla kalabilmek ve o duyguyu yaşayabilmek gerekir.” diye. Ancak bazen bir duygu gerçekten nasıl yaşanır ya da o duyguyla nasıl kalınır sorularının cevaplarını bilemeyebiliyoruz. Ağlamak da aslında bu kafa karışıklığını gidermenin en kolay yöntemlerinden biri. Ağlayarak hem başka hiçbir şey yapmadan o duygunun bedenimizdeki yansımasına odaklanabiliyor hem de içimizde kala kala güçlenen duygusal gerilimi boşaltıp rahatlayabiliyoruz. Mesela, 2014’te yapılan bir araştırmaya göre ağlamak, vücudumuzdaki endorfin ve oksitosin hormonu salınımını artırarak kendi kendimizi rahatlatmamızı sağlayabiliyor.
“Ağlamak senin kara dünyada
Hala sevdiğin ve hissettiğin,
Tüm güzelliğin ve çirkinliğinle
Var olduğundur, var olduğundur.
Ağlamak şu gelip geçici dünyada
Her şeye rağmen var olmak demek.
Ağlamak yaşayan binlerce duygu
İnsanca ve coşkulu güzel bir şeydir.”
Bültenimizin sonuna gelmişken sana ağlamayı muhtemelen benden çok daha coşkulu ve yüreğe dokunan bir şekilde olumlayan Sezen Aksu’dan bir şarkı hediye etmek istiyorum: Ağlamak Güzeldir.
Sana kötü hissettiğin anlarda da duygularını sahiplenerek utanmadan ve sıkılmadan rahatça ağlayabildiğin ve sevdiklerini her zaman yanında görebildiğin umut dolu bir hafta diliyorum! Tekrar görüşmek üzere, kendine çok iyi bak!
Çok sevgiler,
Karya